Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Ali Erbaş’ın geçtiğimiz Cuma hutbesinde, tüm insanlık ailesi için hatırlatıcı ve uyarıcı İslâmî mesajlarına karşı, haddini bilmez, dini ve dindarı küçümseyen, günah savunucusu, nerelerden beslendiği belli bir güruh, anlaşılan düşmanca bir saldırı başlatmış görünüyor.
Allah’ın rahmet ve mağfiret ayı olarak lütfettiği Ramazan-ı Şerif’in hüzünle karışık feyiz ve bereket mevsiminde, öyle görülüyor ki, milletimizin hassas dini duygularına dokunularak Müslüman halkımızın tahrik edilmesi hedefleniyor.
Önce şunu bilmek gerekir ki, İslâm’la yoğrulmuş kültür ve medeniyetimizin başka toplum ve kültürlere özenmek gibi bir aşağılık kompleksine ihtiyacı yoktur. Her millet, kendine has değerleriyle ayakta durur ve hayatına yön verir. Batı kültürünün bize göre sapkınlık ve yoldan çıkma olarak gördüğümüz kimi kabullerini, Müslümanlıkla yoğrulmuş bu aziz millete kimse insan hakkı diye savunamaz. Milleti millet yapan değerleridir. Bozulmuş fıtratların sınır tanımaz arzularına özgürlük vermek, topluma zulmetmek demektir. Aile hayatımız, dinimizin cihanşümul esasları, neslimizin selâmeti gibi yüksek değerlerimiz, bütün manevî varlığımızın temelini teşkil eden sağlam zeminimizdir. Eşcinsellik hakkı diye bir çaputu bayrak yapıp sallamak, bir sapkınlığı hak gibi kutsal bir değer seviyesine asla yükseltmez.
Başkanımızın uyarıları, kendi şahsî fikirleri değil, bütün ilâhî dinlerin ortak hedeflerinden birisi olan, insanın fıtratını, neslini, şahsiyetini ve tertemiz aile hayatını korumaya yönelik evrensel uyarılardır. Fıtratın dejenere edildiği ve bozulduğu kimi toplumlarda, zaman zaman sapmalar yaşanmış ve fıtrat tersyüz edilmek istenmiştir. Böylesi durumlarda, insanlık şeref ve haysiyetini koruması gerekenler sessiz kalmışlar ise içinde bulundukları hayat gemisi alabora olmuş ve sonları acı bir şekilde tarih sahnesinden silinip gitmek olmuştur. Lut kavminin helak kalıntıları, görenler ve duyanlar için yüksek sesli acı çığlıkların eşlik ettiği müptezel manzaralardır. Öyleyse;
İnsanlık haysiyetini ve şerefini düşürmek ve kirletmek isteyenlere karşı, Başkanımızın verdiği mesajların arkasında durmak ve insanlık gemisini batmaktan kurtarmak hepimizin görevidir. Zira günah ve çirkinin günah ve çirkin olduğunu söylemek, toplumda kin, nefret ve ötekileştirmeyi teşvik etmek değil, aksine hepimizin kurtuluşuna vesile olacak bir ifade özgürlüğüdür. Başkanımız ve biz de bu ifade özgürlüğümüzü harama haram diyerek, çirkin ve zararlı şeylere de karşı çıkarak kullanıyoruz ve kullanmaya da devam edeceğiz.
Şehid kanlarıyla sulanmış bu aziz vatan toprağını ve Anadolu irfanını kirletmek isteyen bir güruha karşı, hep birlikte hakikatin yanında yer almak, iman ve insanlık borcumuzdur.
Basında gün yüzüne çıkan bazı bildirilerden de anlıyoruz ki, mesele sadece Sayın Başkanımız değil, onun temsil ettiği değerler ve dine saygılı bu aziz milletin ta kendisidir.
“Temizler ve temiz kalmak isteyenler bu vatandan çıksın” diyenlere karşı susmak değil, bizim temsil ettiğimiz fıtrî ve ilâhî değerler, “sizin de temizlenmeniz için büyük bir kurtuluş olacaktır” diyerek vakur bir duruş sergilemek, bugünün en önemli sâlih amellerinden biridir.
Bu aziz millet, böylesine seviyesiz arzuların karşısında, devlet-millet bütünlüğüyle durabilecek haysiyet ve şerefe elbette sahiptir. Bu itibarla devlet büyüklerimizi, bilim insanlarımızı ve sağduyulu halkımızı, bu haddini bilmeyen ve değerlerinden habersiz kimselere karşı, hukukun içinde mücadele etmeye davet ediyoruz.
Bu vesileyle, neslimizi, millî ve ailevî değerlerimizi ifsat etmeye dayanak olabilecek ne kadar kanuni eksik ve yanlış yorumlamaya müsait çokça tartışılan İstanbul Sözleşmesi gibi birtakım gedikler söz konusu ise Yüce Meclisimizi de vakit kaybetmeden bu konuları yeniden gözden geçirmeye davet ediyoruz.
Tekraren ifade edelim ki Diyanet İşleri Başkanımızın şahsında dini ve dindarı küçümseyenlere karşı her daim hakikatin, iffet ve arı duruluğun yanında yer alacağımızı kamuoyuna saygıyla duyururuz.
Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı